Köy fakir, köylü garibandı.
Çıplak ayaklara çarık, çatlayan ellere dudaklara derman yoktu,
(Çok defa şahit olmuşumdur ki , Hacı dedem çatlayan o el yaralarına vazalin yada krem olmadığı için ya gress yağ ya da kuyruk yağı sürerdi.)
Tezek ateşiyle yakılan ocakların bazlama ekmeği ile büyümüştü,
Toprak damda doğan , yine tek göz bir toprak damda çocukluğu ve gençliği geçen, askerlik sonrası gurbete gidip, emeklilik sonrası ahde vefa baba ocağına dönen ,
İaşe sıkıntısı olmadigi halde çocukları için Gece gündüz demeden çalışan, Alın terini aşına katık yapan bir adam.
Bu haftaki "toprak damda geçen ömür " sila-i rahim programimizda ;
O adam ki köyde tek davar sürüsünün hem yareni , hem çobani altı köşe kasketi altında, gara teni, pos bıyıgi ile tanınan ,Pehlivanlarin Eşref'i ve refika-i hayatı olan Afife yengemizi ziyaret ettik.
Köye hakim ve tüm köyü gören evin en güzel köşesine buyur etti .
Evin seyirlik yerinde oturmuş göz ucuyla evi süzüyordum, ne de olsa ilk defa evine konuk olmuştum.
Kuzine sobanın yanına dizilmiş yer minderi , sobanın üzerinde cizirdayan caydanlik ve gugum , sobanın ateşinin tavana ve duvara vuran ışık görüntüleri bir sinema perdesi gibi döşemelerde yansiyordu.
Birden odanın açılan kapısı ve dışarda hazır bekleyen soğuk hava bir misafir edası ile sessizce, Afife Yenge ile içeri beraber girdiler.
Geçmiş günleri ,ilkokul yillarini, davar guderken acı tatli hatiratlarini dinlerken güzel vakit geçirdik.
Afife yengemizin ikramlarima Mazhar olup , kendilerinden müsaade istedim.
İçimizi ısıtan kuzine soba miydi yoksa Eşref amcanın şeker tadında sohbeti miydi bilmiyorum.
Adetdendir , sünnet dir deyip bir kab süt ile uğurladılar beni..
Veda sonrası geçen o ziyaret konuşmalarını zihnimde derhatir ettim ve zihnimde kalan:
Evvelimiz bir damla su, ahirimiz bir avuç toprak.
Vesselam.